İleride meydana gelecek olayları önceden görme ya da haber vermeye kehanet denir. Kâhin ise bu işi yapan kişidir.
Nuh Peygamberin oğlu Sam’ın soyundan geldiğine inanılan topluluklara Sâmî uluslar denir. Batı Sâmîleri’nde bir cemaat adına kurban takdimi, Tanrı karşısında bu cemaatin temsili, Tanrının emirlerinin açıklanması gibi görevleri üstlenen kişilere kâhin denilirdi. Bu sebeple İbrânîce’de kohen kelimesi “din adamı” anlamı taşır. İbrânîce kohenin Arapça’daki kâhinle alâkası vardır. Fakat zamanla kâhinin diğer görevleri ön plana çıkmış ve Arapça’da bu kavram “gelecekten haber veren” mânasına gelmiştir.
Kehanette bulunmak ve falcılık benzerlikler taşısa da aralarında fark vardır. Öncelikle falcılığın konusu daha sınırlı, amacı daha belirgindir. Kehanet ise falcılıktan kapsamlıdır ve falda olduğu gibi çeşitli araçlar kullanmanın yanında hiçbir araç kullanmaksızın sadece sezgi gücüne dayanılarak da yapılabilir.
Kehanet, tabii ve sunî olmak üzere iki kısma ayrılır. Tabii kehanet, bazı görünmez varlıklar yardımıyla ya da kişiye özgü bazı yeteneklerle yapılır. Kâhin çeşitli riyâzet ve meditasyon yollarıyla kendinden geçip trans haline gelir. Bu esnada da gözle görünmeyen varlıklarla irtibat kurup onlardan bilgi aldığını iddia eder. Bir kâhinin trans halinde söylediği şeylere “oracle” denir. Bunların bir kısmı anlaşılmaz ifadelerdir ve usta yorumcular gerektirir.
Sunî kehanet; canlı varlıkların bazı davranışlarının gözlemlenmesi ve yorumlanmasına ya da cansız maddelerle irtibat kurulmasıyla yapılır. Eski Roma’da kuşların uçuş şekli ve seslerinden anlam çıkarmaya büyük önem verilirdi. İbrânîler, ruh çağırma ve ruhlarla konuşmayı da (nekromansi) bir tür kehanet olarak görüyorlardı.
Eski Yunan’da mantis adı verilen kâhinler vardı. Ayrıca kehanet tanrısı Apollon’un Delfi’deki tapınağında da kâhinler bulunuyordu. Eski Roma, Çin, Hindistan ve Japonya’da, İslâm öncesi Türkler’de de kehanetin birçok türü mevcuttu.
