Karanlıkta tek başına yanan mum; bireyin hayatını, ümidini, aynı zamanda da kararsızlığını sembolize eder. Mumun yanması için bir ateş kaynağına ihtiyaç vardır. Eğer mum, başka bir mumun alevini kullanarak yakılırsa; bu inanç birliğine işarettir.
Mumun yanıcı bir gövdesi vardır. Mum yandıkça gövdesi erir. Bu açıdan bakıldığında mum, insan vücuduna benzer. Sonunda mum tamamen erir, ateş söner ve havaya doğru bir duman yükselir. Bu, vücudu terkeden ruhtur.
Yaş günlerinde üflediğimiz mumlar ise yaşanılan yılları, bir daha geri gelmeyecek zamanı ifade eder.
Mumun cılız bir alevi vardır. Günümüzün aydınlatma imkanlarıyla karşılaştırıldığında çok iptidaidir. Fakat zifirî bir karanlıkta küçücük bir mum ışığı bile bizi mutlu eder. Yolumuzu aydınlatır. Belki onlarca metre ötesini göstermeyebilir; ama yine de yolumuzu bulmamıza yardım eder. Bundan dolayı karanlıktaki bir mum ışığı, umudun simgesidir. Bazen de kaybolduğunu sandığımız duygularımızın sembolüdür. Bülent Ortaçgil, mum isimli şarkısında bunlardan söz eder:
“Sen içimdeki küçük mum, hâlâ sönmedin yanıyor musun?
Gündüz aydınlıkta kaybolup, gece yatınca karşımdasın.
En soğuk rüzgârlarda, en ıslak yağmurlarda bırakmadın beni.
Yalnız anlarımda, korktuğum zamanlarda vazgeçmedin benden….”
Mumun kılavuzluk etme, yol gösterme gibi anlamları da bulunmaktadır. Mevlânâ da mumu bu anlamda kullanmıştır. Tasavvuf üç ana temel üzerine oturur: şeriat, tarikat ve hakikat. Genellikle Mevlânâ’dan bahsedilirken onun İslami yönü biraz arka planda tutulur. Oysa Mevlânâ’nın bütün söz ve düşünceleri İslam kaynaklıdır. O, tasavvufun temel ilkelerini ortaya koyarken bunları bir birlik ve bütünlük içinde kavramış ve sembolik bir dille şöyle demiştir:
“Şeriat yol gösteren mum gibidir. Fakat mum ele alınmakla yola çıkılmış olmaz. Ama yola koyulunca, o yolda seyr-ü sülukün, tarikattır. Maksada ulaşınca o da hakikattir.”