Simya MÖ 3. yüzyılda Helenistik Mısır kültürü içinde doğdu. Efsanevi yarı-ilah filozof Hermes Trismegistus; simya, sihir, astroloji ve felsefe üzerine ilk kitapları yazdı. Hermetica, Hermes Trismegistus’a ait bilgelik metinleridir. Metinler Hermetizmin temelini oluşturur.
Zümrüt Tablet (Tabula Smaragdina), Hermetica’nın kompakt ve şifreli bir parçasıdır. Kısa ama simyanın temel ilkelerini dile getiren bir metindir. Tablette ünlü simya aksiyomu yer alır: “Aşağıda olan yukarıda olan gibidir ve yukarıda olan da aşağıda olan gibidir.”
***
Antik çağ büyücülerinin nihai amacı her şeye hâkim olan üstün bir güç haline gelmekti. Büyücü, kelimenin tam anlamıyla evreni fethetmek istiyordu. Dünyayı tabiat kanunlarıyla kavramaya çalışan günümüz insanı için bu düşünce yapısını anlamak çok zordur.
Büyücülerin dünyasında bir ilke hemen öne çıkar: “Yukarısı nasılsa, aşağısı da öyledir.” Bu, evrenin yukarıdaki alemlerinde olup biten her şeyin, aşağıya yâni yeryüzüne doğrudan yansıdığını söylemenin kısa yoludur. Astroloji, bu fikir üzerine inşa edilmiştir: yıldızlı göklerde olup bitenler, yeryüzündeki olayları etkiler.
Büyücüler arasında “Yukarısı nasılsa, aşağısı da öyledir”in tam tersi de itibar görürdü: “Aşağısı nasılsa, yukarısı da öyledir”. Bunun en basit anlamı şuydu: dünyadaki sıradan olaylar evrendeki önemli olayları yansıtabilir veya önceden haber verebilir. Dünyaya bu gözle bakıldığında herşeye bir anlam yüklemek mümkündür. Dolayısıyla çok sıradan olayların bile kişinin geleceğini açığa vurduğuna inanılabilir.
Günümüzde her olayın bir sebebi olduğunu söyleriz ama her olayın bir amacı veya anlamı vardır demeyiz. Sabah işe giderken ön kapının eşiğinde tökezlerseniz, buna özel bir anlam yüklemezsiniz. Ama antik çağda yaşayan bir Romalı bu tökezlemeyi yukarıdan gelen bir mesaj olarak yorumlayarak o gün için yaptığı planları değiştirebilirdi. Bu bakış açısının temel dayanağı şuydu: Evren eğer ilahi bir zekâ tarafından idare ediliyorsa, meydana gelen en ufak bir olay bile o zekânın habercisi olmalıdır.
Evrenin ortak bir amaçla bir arada tutulduğuna inanan ve “Yukarısı nasılsa, aşağısı da öyledir/Aşağısı nasılsa, yukarısı da öyledir” formülünü kullanan büyücü, mikrokozmik – makrokozmik bir bağlantıyı öne sürmekteydi: Kişinin bedeni olan küçük evren, genel anlamda evreni özetler. Bu nedenle de insanın davranışlarını yıldızlar etkiler. Yıldızlar daha büyük dünyanın makrokozmosunda hareket ederken, bir anlamda, insan bedeninin mikrokozmosunda da hareket ederler.
Bir Rönesans simyacısı olan Paraselsus, göklerin bize kendi damgasını vurduğunu söylemişti. Bir şey öğrenmek istiyorsanız, içinize gidin. Meselâ bir şifalı bitkinin özelliklerini öğrenmek istiyorsanız, bitkiye değil kendi içinize bakın.