30 Haziran 1920’de saygın bir işadamı ve fotoğrafçı olan Alfred Watkins İngiltere’de eski bir Roma yerleşim yerini ziyaret etmişti. Burası Herefordshire’daki Blackwardine köyüydü. Watkins elindeki haritayı incelerken birden ilginç bir şeyin farkına vardı. Çevredeki tüm önemli yapılar düz bir çizgi üzerinde yer alıyordu. Daha sonraki araştırmalarında Watkins benzer durumun tüm önemli eski antik yerleşim yerlerinde de olduğunu gördü. Watkins bu görünmez çizgilere ley hattı adını verdi. Ona göre eski uygarlıklar, kentlerini ve kutsal merkezlerini rastgele yerlere değil, ley hatları üzerinde kurmuşlardı.
Adam Alfred Watkins bu konu hakkında bir dizi konferans verdi. Ardından 1925’te ley hatlarını keşfetmek için İngiltere’nin güneyinde zahmetli bir yolculuk yaptı. Bu, 70 yaşındaki Watkins için oldukça zorlayıcı bir işti. Ama gücünün yetttiğince ve ulaşım imkanları elverdiğince dolaştı.
Watkins, ley hatlarının eskiden yol olarak kullanıldığını düşünüyordu. Ona göre ley hatları, Roma öncesi İngiliz ticaretinin çok önemli bir unsuruydu. Watkins 1935’te öldü. Sonra da giderek unutulmaya başlandı. Fakat yazarlar ölse bile kitapları kendi başlarına bir hayat sürebilir. Watkins’in yazdığı kitap için de bu durum geçerliydi. 1969’da Watkins’in kitabı birdenbire popüler oluverdi. Watkins’in ley hatları bir tür mistik ağa, tarih öncesi Britanya’nın büyük dini alanlarını birbirine bağlayan toprak enerjisi çizgilerine dönüşüverdi. Böylece ley hatları geçmişle günümüz arasında bir bağlantı kurarak Alfred Watkins’in adını günümüze kadar getirmeyi başarmış oldu.