Batı ve Doğu okültizmi dünyayı bir insan bedeni gibi ele alır. Bedenimizdeki sinir sistemi gibi, Dünyamız da onu saran enerji kanallarıyla çevrilidir. Okültistlere göre peygamberlerin spiritüel temaslarının genellikle dağlarda olması bir tesadüf değildi. Eski uygarlıklar tapınaklarını ve kutsal merkezlerini rasgele değil, hep bu hatlar ve hatların kesiştiği kavşaklar (güç noktaları) üzerinde kurmuşlardı.
Sözkonusu enerjiye Çinliler “Ch’i” gücü derler. Bu enerji kutupsallık (yin ve yang) gösterir. Ch’i gücü insan bedenindeki kanallarda nasıl akıyorsa, yerküredeki kanallarda da öyle akar. Çin’de yerkürenin bu kanallarını konu alan okült bilime Feng shui adı verilir. Hint okültizmine göre ise, yerkürede insan bedenindeki gibi yedi çakra vardır. Yerküredeki tüm kutsal ve spiritüel faaliyetler hep enerji hatlarının dağıldığı bu çakralarda yoğunlaşırlar.
Ezoterik bilgilere göre, kutsal ırmakların ve kutsal dağların söz konusu olduğu kutsal coğrafyayı en iyi bilenler Atlantis ve Mu halklarıydı. Onlar kıtalarından göç etmek zorunda kaldıklarında rasgele yerlere gitmemişler, bu enerjinin yoğun olduğu bölgelere göç etmişlerdi. Bu halkların göç ettikleri başlıca bölgelerin şuralar olduğu ileri sürülmektedir: 1) Anadolu 2) Orta Asya 3) Mısır 4) Meksika 5) And Dağları’nın orta kısmı
Kimileri ise kutsal coğrafya terimini, insanlığa tarihsel süreç içerisinde destek olmuş, küçük spiritüel güneşler gibi enerji yaymış spiritüel merkezlerin oluşturduğu spiritüel tesirler coğrafyası anlamında kullanır.
Tabii tüm bunların dışında Kutsal Coğrafya’ya farklı anlamlar da yüklenmiştir. Mesela 19. yüzyılda bu terim, İncil’de sözü edilen kutsal yerler için kullanılmıştır.