Muskanın sihirli bir güce sahip olduğuna inanılır. Bu sayede hem taşıyan kişiyi kötülüklerden koruduğu hem de kısmet getirdiği düşünülür.
Antik dönemde süs eşyası olarak kullanılan bilezik, kolye, küpe, bileklik gibi nesneler aslında birer muskaydı. Kadınların kötü güçlerin etkisine erkeklerden daha açık olduğuna inanılırdı. Bundan dolayı bu tür eşyaları kadınlar daha çok kullanırdı. Muskalar vücudun rahatça görünen bir yerine takılırdı. Böylece uğursuz gücün onu farketmesi sağlanırdı. Vücudun belirli yerlerine yapılan dövmeler de yine muska amacıyla kullanılırdı.
İlk muska örnekleri Antik Mısır’da görülür. Mısır’da muskalar hem yaşayan insanlar tarafından taşınır hem de öbür dünyada kullanılmak üzere ölülerin yanlarına bırakılırdı. Muskalar genellikle pişmiş topraktan, akik taşından, obsidyenden ve yeşim taşından yapılırdı. Öbür dünyadaki yolculuğunda rehberlik etmesi için ölülerin yanına yazılı parşömenler de konurdu. Bunlar yazılı muska türünün ilk örnekleridir.
Ortadoğu’da hastalıkların ve doğal âfetlerin kötü güçlerin işi olduğuna inanılıyordu. Bu nedenle şehirlerin girişinde büyük heykeller inşa edilmişti. Bunlar anıtsal boyuttaki muskalardı. Ayrıca insanlar pişmiş kilden ya da metalden yapılmış küçük muskalar da taşıyorlardı. Ay ve el motifi biçimindekiler kolye olarak taşınırdı. Bir de ipten yapılmış muskalar vardı. Bunlara düğüm atılırdı. Atılan her düğümün uğursuz varlığın saldırısını önleyici bir engel oluşturduğuna inanılırdı.
Ortaçağ’da Kabala’nın sihir uygulamaları aracılığıyla muska Yahudiler arasında hızla yayıldı. Hz. İsa’nın haçına ait parçalar Hıristiyanlıktaki ilk muskalardı. Küçük haçlar ve Meryem’i tasvir eden küçük ikonalar da önemli muska çeşitlerindendir.
Eski Türkler özellikle hayvanların vücutlarına ait parçaları muska şeklinde kullanırlardı. Altay Türkleri’nde kuş tüyü koruyucu olarak taşınıyordu. Şahinden alınan kemikler ve kurt dişleri de insanların taşıdıkları klasik muskalardandır. Tanrıça Umay’ın tasvirlerini içeren sûretler boyunda kolye olarak taşınmaktaydı.