En eski dini mitlerinin hemen hepsinde bir dağ vardır. Dağları en eski ibadet yerleri olarak görmek bile mümkündür. Mısır ve Maya piramitleri gibi dünyanın en eski anıtları da aslında dağlara benzer şekilde inşa edilmişlerdir.
Kuzey Kaliforniya’daki Shasta, kutsal bir dağ olarak kabul edilir. Çok eski zamanlardan beri Shasta’yı kutsal bir dağ olarak kabul eden Amerikan yerlileri, onun Büyük Ruh tarafından yaratıldığına inanırlar.
Shatsa kutsal bir yer olduğu için eskiden ona sadece şifacılar çıkabilirdi. Dağın koruyucularının ve buradaki kötü ruhların sıradan insanlara zarar vereceği düşünülürdü. 19. yüzyıla kadar Shasta Dağı sadece yerliler tarafından bir “güç noktası” olarak görüldü. Doğa bilimci John Muir’in dağın zirvesini dini bir simge olarak tanıtmasından sonra burası herkesin ilgisini çeken turistik bir yer hâline geldi.
Dünyanın dört bir yanında çeşitli “kutsal yerler” bulunur. Buraların insan bilincini ve diğer canlı organizmaları olağandışı bir şekilde etkilediği kabul edilir. “Güç noktaları” olarak bilinen bu yerler; insanların genellikle UFO ile ilgili faaliyetler, diğer boyutlara açılan kapılar, bilinç değiştiren deneyimler gibi alışılmadık olayları yaşadıkları yerlerdir. Dünyadaki bu büyük “güç noktalarının” insan uygarlığının yükselişinde önemli bir rolü olduğu düşünülür.
Dini sosyolojik bir olgu olarak görenler; maneviyatın insanların yerleşik hayata geçmesinden sonra ortaya çıktığına, dinin de sosyal işbirliğini teşvik etmek için icat edildiğini kabul ediyorlardı. Ancak artık bu teorinin tam tersinin geçerli olduğunu düşünüyorlar: İnsanlar dünya üzerindeki çeşitli kutsal yerlerde törensel amaçlar için bir araya geliyorlardı. Zamanla bu toplanma yerleri, yerleşim yerleri hâline geldi. Köyler ilk olarak buralarda kuruldu. Yâni bu ikinci görüşe göre insanlar ilk önce inanç çevresinde birleştiler, ondan sonra yerleşik hayat geçtiler.